Koltuklarında rahat rahat oturanlar da Türk Futbolunun düşüşünü umursamadan seyrettiler. Bugünkü olaylar neye benziyor biliyor musunuz?
Bizim Temel, uçaktan atlayıp yere en yakın noktada paraşütünü açanın kazanacağı bir yarışmaya katılmış. Diğer yarışmacılar yere doğru hızla yaklaşırken bir bir paraşütlerini açmışlar. Temel yere yüz metre kalınca yukarıya bakmış. Uçak sinek gibi görünüyor. Geldiği yol çok uzun. Saniyeler içinde bir de yere bakmış ki artık elli metre ya var ya yok. En sonunda hızla yere çakılmış. Öldürmeyen ALLAH öldürmez ya aynen öyle olmuş. Büyük yaralar almış aylar süren tedavisinden sonra kendine gelen Temel e arkadaşları demiş ki Ya hu. Birinci geldin ama çok da riske girdin. Ne düşündün de bunu yaptın. Temel bir kahraman gibi hemen cevap vermiş Baktum ki habu kadar yoli ben geldum da hiç bir şey olmadi bundan sonrasini da gideyim dedum ama felatten döndüm.
Türk futbol camiası koltuk sevdalılarının son ana kadar paraşütü açacağını umutla bekledi. Ancak bizim Temel gibi paraşütü hiç açmadılar ve Türk Futbolunun adeta çakılmasına neden oldular. Türk Futbolunu vicdanlarda mahkum ettiler. Onlar koltuklarında keyifle dönerken, futbolseverlerin içi kan ağlıyor.
Futbolu üretenler futbolcular ve teknik adamlardır. Futbolu tüketenler ise seyircilerdir. Peki futbolu yönetenler bu alışverişin neresindedirler? Türkiye’deki futbol yöneticileri komisyonculara benzer. Üreten ile tüketenlerin arasına girerek onları buluştururlar, yönlendirirler, anlaştırırlar ve sonunda bahisçi patronları gibi pastanın en büyük payını alıp giderler. Bir fatura kesilmesi gerekirse de bu faturayı ya seyirciye keserler ya da futbolcuya..
Yada teknik adama Futbol Federasyonunun çok meşguliyetinden dolayı gece yarısı açıkladığı kararlar bu tespiti doğruluyor. Türk futbol camiasını oyuncak gibi yönetenler bu büyük camiayı ne hale düşürdüler. Kim neyin esiri oldu . Kim ihalelerin kölesi oldu At izi ile it izi birbirine karıştı. Nihayet düşündüler, düşündüler, taşındılar en sonunda futbolun değil, paranın yanında yer aldılar.
Uzmanlar sadece futbolun dünya çapında yıllık ürettiği ekonominin büyüklüğünü 25 milyar dolar olarak hesaplıyorlar. Futbolun etkisiyle ortaya çıkan tüm ekonomik faaliyetler ise yaklaşık 225 milyar doları buluyor. Türk Futbolunda yıllık olarak dönen paranın 1 milyar doları aştığını tespit etmiş durumdayız.
Şimdi asıl soruya geliyorum: Bu para mı futbolu yönetiyor yoksa futbol mu bu paraya hakim? Rahmetli Nasreddin Hoca cevabı veriyor: “Parayı veren düdüğü çalar.”
Ben bunu Türk Futboluna şöyle uyarlıyorum: Koltuğu veren düdüğü çaldırır. Parayı veren golü atar. Sahada atamazsa masada atar. Masada golü yemeye razı olanlar da pastadan bir tadımlık pay alarak usulca seğirtirler.
Eğer bu yazdıklarıma maalesef doğru diyorsanız; Türkiye’de futbol paranın ve koltuğun esiri olmuş demektir. Yöneticilerin har vurup harman savurduğu, uğruna futbolu katlettiği bu parayı kim kazandırıyor? Seyirci, taraftar. Peki karşılığında ne istiyor? Namuslu, dürüst, ruhlu, karakterli, hilesiz, şikesiz temiz bir futbol.
Bugün çok acı bir noktadayız. Futbolcu iddia uğruna takımını satıyor. Yönetici ikbal ve menfaat uğruna kulübünü satıyor. Samimi futbol adamları da haksızlığa isyan noktasına gelmiş futbolun gerçek sahipleri olan seyircileri yatıştırmaya çalışıyor.
Türkiye’de futbolun kalmadığı gerekçesiyle futbolu konuşmayı reddedenlere de şunu söylemek istiyorum: Futbol bu hale gelene kadar neredeydiniz? Daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi “çakal tavuğu kaptı.” Şimdi konuşsak ne olur, konuşmasak ne olur. Tavuğun birkaç yumurtası kaldı seyircinin elinde. Onları da çaresizlikten ve isyan duygusuyla yöneticilerine fırlattılar. Şu anda Türkiye’de oynanan oyunun adı futbol değildir. Yaşadığımız sürecin adı olsa olsa bir ticari faaliyet, koltuk savaşları ve bir pazarlık sürecidir.
Sakın beni yanlış anlamayın. Türk Futbolunun ürettiği bu ekonomik büyüklüğe karşı değilim. Karşı olduğum şey, futbolcularla seyircilerin emek vererek ürettiği bu parayı yöneticilerin, futbolun gelişmesi yolunda harcamak yerine; futbolun yok olması ve ruhunun çalınması için harcamaya kalkışmalarıdır.
Futbolu değerli kılan sonucunun hesaplanamaması, öngörülememesi, bir başka deyişle topun yuvarlak olmasıdır. Bazı küp kafalılar, topun da kafaları gibi küp şeklinde olduğunu zannediyorlar. Halbuki futbol seyircisinin elinden futbolun temel esprisini alırsanız; altın yumurtlayan tavuğu kesmiş olursunuz. Futbol biter. Türk Futbolundan herkesi soğutursunuz.
Türk Futbolunun girdiği bu girdaptan çıkması için, futbolun gerçek sahipleri olan futbol sevdalılarının komisyoncu zihniyetli yöneticilerinden daha cesur olmaları gerekir. Haftalardır söylüyorum. Bugün lobicilik, hak ettiğini almanın da haksız yere bir başkasının hakkını gasp etmenin de tek yoludur. Türk Futbolunun kanını emenlerin kurduğu ve tıkır işlettiği lobicilik sayesinde, geldiğimiz son noktaya iyi bakın. Temmuz 2011’de suçlu olanlar, bugün suçsuz ilan edilmiştir. O gün mağdur ve suçsuz olanlar ise bugün suçlanmadıkları için şükreder pozisyona düşmüşlerdir.
Bu haksızlıklar sürecinde TRT Televizyonunun tavrı da ayrıca ilgimi çekmiştir. TRT’yi bir takımın özel kanalın alıntılar yaparak yayın yapmasını ve de yanlı davranmasını sadece protesto etmiyorum . TRT ye verilmek üzere bizlerden kesilen paralarımızı haram ZIKKIM olsun diyorum. Her konuda ahkam kesenler mangalda kül bırakmayanlar neredesiniz. TRT’yi ortak yayın yapma noktasına getiren nedir? Başka özel kanallara karşı oldukça hassas olan TRT, sadece bir takımın taraftarı gibi görünmekten neden hiç çekinmemiştir? Koltuklarında oturanla. Masa başında pazarlık yapanlar. Bu ayrıntıları atlayabilir veya kimse görmez diye düşünebilir. Ancak taraftar ve de ekran karşısındakiler. Seyirciler atlamaz Yanlışlar ve yandaşlıklar yalamalıklar hiç bir şekil şartta gizlenemez. BURADAN ÇAĞRI YAPIYORUM. BAŞTA SAYIN İBRAHİM CEVAHİR OLMAK ÜZERE TÜM BAŞKANLIK YAPANLAR YAPMAK İSTEYENLER LÜTFEN BİR ARAYA GELİN BU KAOSTAN ÇIKALIM UNUTMAYIN Kİ TRABZONSPOR BİZE GEÇMİŞİMİZDEN MİRAS KALDI ANCAK BİZ TRABZONSPOR ADINA ÇOCUKLARIMIZA BORCLUYUZ HİÇ KİMSE BU BORÇTAN KURTULAMAZ.
Ne diyor şair
Kim katlanır zamanın kırbacına
Zorbanın kahrına
Hareketine
Gururunun çiğnenmesine
Adaletin bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün
Bu kadar hızlı yürümesine
Bir sonraki yazımızda “Türk Futbolunun üzerine bir karabasan gibi çöken siyaset” konusunu sizlerle paylaşacağım.
Sağlıcakla kalın..
Bu çığlığı susturmaya çalışan Trabzonlu değil nereli olursa olsun mazlumların ahından kurtulamaz. 58 inci madde kalksın diye el kaldıran herkes mazlum ahi almıştır ama görecekler ki oy alamayacaklar.
ALLAH adaleti değilde menfaatperestligi one çıkaranları rezil eder. Sessizlik yemini etmiş gibi davranan Sayın Faruk Ozak in Trabzonspor ile adını Türkiye tanıdı şimdi adalet İcin borç ödemesinin zamanıdır. Sessiz kalmamalıdır. Tarih mazlumla omuz omuza olmayanları unutmaz.
Yüzyıllar gecti kimse KERBELA yi unutmadı. Çünkü mazluma zulüm unutulmaz. Mazlum ve mazlumla olanlar dua ile anilirken Muaviye nin nasıl anıldığını kimse unutmasın.
Haftasonu gerek TRT ekranlarında, gerekse diğer özel kanallara canlı bağlanan Sadri Şener, Trabzonspor ve taraftarını rezil etmekle kalmadı, sosyal medyada alay konusu oldu. Bir futbolcuyla hesaplasmak için soyunma odasına inmek bir başkana ne katabilir? Kahvehane değil ki burası! Sen Trabzonspor başkanısın! Emre adlı psikolojik problemli bir futbolcuyla polemiğe girmek sana yakışır mı? Semih ile kavga etmek ne demek? Semih kim?
Önceki hafta da göstermiştir ki şike dönemi, kupalara ambargo koymaya hazır bir Trabzonspor’u sadece 1 yılda sıradan bir takıma dönüştürdü. Bu krizi yönetemeyip eline yüzüne bulaştıranlar, kalan onurlarıyla istifalarını verip güçlü, çevik ve adanmış bir ruhun sahibi Tekin Küçükali’ye koltuğu teslim etmelidirler.
Gerek camianın, gerekse şehrin Trabzonspor için ivedilikle yapması gereken en önemli şey Tekin Küçükali’nin arkasında durmaktır.
teşekkürler…
NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ GENÇLİĞİ
NAMIK KEMAL ÜNİVERSİTESİ GENÇLİĞİ
Yazılarınızı tüm beğenilerimizle takip ediyor başarılarınızın devamını diliyoruz.