Futbolun Nazik Dili


11.Mart.2024  |   171 Görüntülenme    |      |  


FUTBOLUN NAZİK DİLİ

Siyasetin futbol üzerindeki gölgesine değinmeye devam edeceğim. Ancak Eskişehir maçını taraftar unutamıyor. Bu yüzden ben de es geçemiyorum. Kendi yazımı bir kenara koyuyorum. Hadi benim tavrım net. Ben “Trabzonspor’a artık yararlı olamıyorsunuz,  zarar verme aşamasına geldiniz, bari zarar vermeden, bugüne kadar yaptığınız hizmetleri de taraftarın gözünde heba etmeden usulca kenara çekilin” diyorum. Ancak maç üzerine yazılan tüm yazı ve haberlere bakıyorum; hepsi İSTİFA HAYKIRIŞLARIYLA dolup taşıyor.

Bir yönetimin başarılı olacağı dönem ne zamandır biliyor musunuz? İstifa ettiği an tüm taraftarın onu vazgeçirmek için yollara düştüğü andır. Bu yönetim istifa ettiği an ya da kongrede yeni bir seçim kararı aldığı an, yeniden aday olmayacağını açıkladığı an ne kadar taraftar, “aman başkanım bizi bırakma!” diye yollara düşer? Bunun ölçülmesi lazım. Camiadan hiç kimse “gitme” demiyorsa gidebilmek gerek. Yalakalara kulak asmamak gerek.

Soru sormaya devam edeyim: Normalde kongre sürecine girmiş bir takımın oyuncuları neden bu denli ruhsuz bir oyun sergilerler?  Tek cevabı vardır: Hazır kongre gelmişken yönetimi zorlayıp gitmesini sağlamak isteyebilirler. Futbol tarihi bu olaylarla doludur. Trabzonspor’da da bazı dönemler Aralık sendromları yaşanmıştır.

Bu aslında futbolun nazik dilidir. Futbolda bir yönetime tepki konulmaz, yönetimle kavga edilmez. Futbolcu mesajını nazikçe sahada verir. Sahadan bu yönetime nazikçe gidin kardeşim deniliyor.

Bazen bu mesajları kulübedeki hocalarına da verirler. Şenol Hoca’nın da oyuncuları heyecanlandıramadığını gözlemlemekteyim. Yönetimi ya da teknik heyeti yenilenen takımların nasıl aniden canlandığına geçmişte kaç kere şahit olmuşuzdur.

Biz takım başarılı sonuçlar alırken de uyardık. Bu takım futbol oynarken heyecan duymuyor dedik. O gün problem olmadı ama bugün problem oldu işte. Ben yendiğimiz maça dönmek istiyorum. Herkes Orduspor maçını öve öve bitiremedi. Hâlbuki tüm sinyaller o maçta vardı. İmkânınız varsa bir kez daha izleyin. Futbolcular topa öfkeyle vuruyorlardı. Organize bir tek atağımız yoktu.

Yazımı yazdığım sıralarda Şanlıurfaspor maçı oynandı. Dikkate alınmaması gerekir. Ancak Şenol Hoca’nın ciddiye almış olması nedeniyle ben de efsane isimlerimizden Necmi Perekli’nin yorumunu sizlere aktarayım: “Sahadaki futbolcular tribündeki seyirciler kadar yorulmadı.” 

Gençlerbirliği maçının sonucu şu vardığım temel yargıyı değiştirmez: Artık hem taraftar, hem futbolcular hem de tüm camia kan değişimi istiyor. Şehirde gizli bir protesto var. Kimse maçlara rağbet etmiyor. Kendisini lobicilikte, hak arayışında yenilmiş hissediyor. Camia bu yönetime destek verir pozisyonda görünüp bu yenilgiyi üzerine almak istemiyor. Ortada yenilen biri varsa, bu Trabzonspor değil, yöneticilerdir. Sahayı iyi yönetemediler. Parayı iyi yönetemediler. Lobiciliği hiç yapamadılar. Girdikleri tünelin çıkışının olmadığı bugün anlaşılmıştır. Camia, bu sürecin ortaya çıkardığı zihin yorgunluğunu üzerinden hemen atmak istiyor.

Sevgili Futbol dostları,

Şike süreci ve ardından örtbas federasyonunda yaşanan değişimler, siyaset ile futbol arasındaki gerçeği ortaya koymuştur: “Türkiye’de futbol siyasetin oyuncağı haline gelmiştir.” Şike süreci başladığında nasıl heyecanlandığımızı hatırlayın. Tüm futbol camiası, futbolda yaşanan geleneksel pisliklerin artık temizleneceğini umut etmişti. Ancak bir de ne görelim! Asıl hedef futbolda temizlik değil; bazı işadamlarını piyasadan temizlemek imiş. Hiçbir yargı kararı sahaya yansımadı. Futbolumuza yansımadı. Futbolumuz bütün kirleriyle sokaklarımızda külhanbeyi tavrıyla dolaşmaya devam ediyor.

Örtbas federasyonunda yaşanan değişimin ise futbolla hiçbir ilgisi yoktu. Gazete satın almakla ilgisi vardı. Önce iki gazete satın alınıyor, sonra bu gazetelerin karşılığında, örtbas federasyonuna başkan olunuyor. Böylece futbol, siyasetin emrine tahsis ediliyor.

Başka örnekler anlatmaya gerek yok. Bu sonuçlar kaçınılmazdır. Futbol kulüplerini mafya usulü borçlandırıp ardından paranın kölesi haline getiren yöneticilerin düştükleri kuyudan çıkmaları için siyasetin eline ihtiyaçları vardır. Paraya teslim olan kulüplerin siyasetin oyuncağı olması da mukadderdir. Siyasetin oyuncağı olan ve doğallığını kaybeden futbolun da şiddet üretmesi hiç kimseyi şaşırtmasın.

Türk futbolunun ve Trabzonspor’un düştüğü bu kuyudan tek çıkış yöntemi vardır: Lobicilik.

Bu yüzden lobiciliği uzun zaman yazılarımda ele aldım. Ancak bir yanlış anlaşılma ihtimalini düzeltmek istiyorum. Biz lobiciliği anlatırken haksızlıklara karşı siyasetten yardım talep etmeyi asla kastetmedik. Siyasi ilişkiler yerine sosyal iletişimi önerdik. Tüm camianın gönüllülerini bu sosyal iletişim halkasının içine dâhil etmek gerektiğini vurguladık.

Futbolda para, futbolda siyasetin gölgesi, yöneticilerin futbolun ruhundan uzaklaşması derken karşımıza bir sonuç olarak “futbolda şiddet” meselesi çıktı.

Bir sonraki yazımda futbolda şiddet konusuna başlayacağım.

Sağlıcakla kalın….

 

Siz de Bir Yorum Bırakmak İster misiniz?