Futbolun Nazik Dili
FUTBOLUN NAZİK DİLİ
Siyasetin futbol üzerindeki gölgesine değinmeye devam
edeceğim. Ancak Eskişehir maçını taraftar unutamıyor. Bu yüzden ben de es
geçemiyorum. Kendi yazımı bir kenara koyuyorum. Hadi benim tavrım net. Ben
“Trabzonspor’a artık yararlı olamıyorsunuz,
zarar verme aşamasına geldiniz, bari zarar vermeden, bugüne kadar
yaptığınız hizmetleri de taraftarın gözünde heba etmeden usulca kenara çekilin”
diyorum. Ancak maç üzerine yazılan tüm yazı ve haberlere bakıyorum; hepsi
İSTİFA HAYKIRIŞLARIYLA dolup taşıyor.
Bir yönetimin başarılı olacağı dönem ne zamandır biliyor
musunuz? İstifa ettiği an tüm taraftarın onu vazgeçirmek için yollara düştüğü
andır. Bu yönetim istifa ettiği an ya da kongrede yeni bir seçim kararı aldığı
an, yeniden aday olmayacağını açıkladığı an ne kadar taraftar, “aman başkanım
bizi bırakma!” diye yollara düşer? Bunun ölçülmesi lazım. Camiadan hiç kimse “gitme” demiyorsa gidebilmek gerek. Yalakalara
kulak asmamak gerek.
Soru sormaya devam edeyim: Normalde kongre sürecine girmiş
bir takımın oyuncuları neden bu denli ruhsuz bir oyun sergilerler? Tek cevabı vardır: Hazır kongre gelmişken
yönetimi zorlayıp gitmesini sağlamak isteyebilirler. Futbol tarihi bu olaylarla
doludur. Trabzonspor’da da bazı dönemler Aralık sendromları yaşanmıştır.
Bu aslında futbolun
nazik dilidir. Futbolda bir yönetime tepki konulmaz, yönetimle kavga edilmez.
Futbolcu mesajını nazikçe sahada verir. Sahadan bu yönetime
nazikçe gidin kardeşim deniliyor.
Bazen bu mesajları kulübedeki hocalarına da verirler. Şenol
Hoca’nın da oyuncuları heyecanlandıramadığını gözlemlemekteyim. Yönetimi ya da
teknik heyeti yenilenen takımların nasıl aniden canlandığına geçmişte kaç kere
şahit olmuşuzdur.
Biz takım başarılı sonuçlar alırken de uyardık. Bu takım
futbol oynarken heyecan duymuyor dedik. O gün problem olmadı ama bugün problem
oldu işte. Ben yendiğimiz maça dönmek istiyorum. Herkes Orduspor maçını öve öve
bitiremedi. Hâlbuki tüm sinyaller o maçta vardı. İmkânınız varsa bir kez daha
izleyin. Futbolcular topa öfkeyle vuruyorlardı. Organize bir tek atağımız
yoktu.
Yazımı yazdığım sıralarda Şanlıurfaspor maçı oynandı. Dikkate
alınmaması gerekir. Ancak Şenol Hoca’nın ciddiye almış olması nedeniyle ben de efsane
isimlerimizden Necmi Perekli’nin yorumunu sizlere aktarayım: “Sahadaki
futbolcular tribündeki seyirciler kadar yorulmadı.”
Gençlerbirliği maçının sonucu şu vardığım temel yargıyı
değiştirmez: Artık hem taraftar, hem
futbolcular hem de tüm camia kan değişimi istiyor. Şehirde gizli bir
protesto var. Kimse maçlara rağbet etmiyor. Kendisini lobicilikte, hak arayışında yenilmiş hissediyor. Camia bu
yönetime destek verir pozisyonda görünüp bu yenilgiyi üzerine almak istemiyor.
Ortada yenilen biri varsa, bu Trabzonspor değil, yöneticilerdir. Sahayı iyi
yönetemediler. Parayı iyi yönetemediler. Lobiciliği
hiç yapamadılar. Girdikleri tünelin çıkışının olmadığı bugün anlaşılmıştır.
Camia, bu sürecin ortaya çıkardığı zihin
yorgunluğunu üzerinden hemen atmak istiyor.
Sevgili Futbol dostları,
Şike süreci ve ardından örtbas federasyonunda yaşanan
değişimler, siyaset ile futbol arasındaki gerçeği ortaya koymuştur: “Türkiye’de futbol siyasetin oyuncağı
haline gelmiştir.” Şike süreci başladığında nasıl heyecanlandığımızı
hatırlayın. Tüm futbol camiası, futbolda yaşanan geleneksel pisliklerin artık
temizleneceğini umut etmişti. Ancak bir de ne görelim! Asıl hedef futbolda temizlik değil; bazı işadamlarını piyasadan
temizlemek imiş. Hiçbir yargı kararı sahaya yansımadı. Futbolumuza
yansımadı. Futbolumuz bütün kirleriyle sokaklarımızda külhanbeyi tavrıyla
dolaşmaya devam ediyor.
Örtbas federasyonunda yaşanan değişimin ise futbolla hiçbir
ilgisi yoktu. Gazete satın almakla ilgisi vardı. Önce iki gazete satın alınıyor,
sonra bu gazetelerin karşılığında, örtbas federasyonuna başkan olunuyor.
Böylece futbol, siyasetin emrine tahsis ediliyor.
Başka örnekler anlatmaya gerek yok. Bu sonuçlar kaçınılmazdır.
Futbol kulüplerini mafya usulü borçlandırıp ardından paranın kölesi haline
getiren yöneticilerin düştükleri kuyudan çıkmaları için siyasetin eline
ihtiyaçları vardır. Paraya teslim olan
kulüplerin siyasetin oyuncağı olması da mukadderdir. Siyasetin oyuncağı
olan ve doğallığını kaybeden futbolun da şiddet üretmesi hiç kimseyi şaşırtmasın.
Türk futbolunun ve Trabzonspor’un düştüğü bu kuyudan tek
çıkış yöntemi vardır: Lobicilik.
Bu yüzden lobiciliği uzun zaman yazılarımda ele aldım. Ancak
bir yanlış anlaşılma ihtimalini düzeltmek istiyorum. Biz lobiciliği anlatırken
haksızlıklara karşı siyasetten yardım talep etmeyi asla kastetmedik. Siyasi
ilişkiler yerine sosyal iletişimi
önerdik. Tüm camianın gönüllülerini bu sosyal iletişim halkasının içine dâhil
etmek gerektiğini vurguladık.
Futbolda para, futbolda siyasetin gölgesi, yöneticilerin
futbolun ruhundan uzaklaşması derken karşımıza bir sonuç olarak “futbolda şiddet” meselesi çıktı.
Bir sonraki yazımda futbolda şiddet konusuna başlayacağım.
Sağlıcakla kalın….
Siz de Bir Yorum Bırakmak İster misiniz?