Trabzonspor ve Lobicilik - 3
TRABZONSPOR VE LOBİCİLİK-3
Trabzonspor, haklarını savunabilmek
için ve saha dışında da kendisine yakışır düzeyde gücünü sergileyebilmek için
lobiciliği profesyonelce yapmak zorundadır. Eğer haklarımızı iyi bir lobi
sistemini çalıştırarak profesyonelce arayamazsak kavga etmek zorunda kalırız.
Elleri kolları her yere ulaşan organize bir lobicilik yapısı kurmadan;
futbolumuzu, kültürümüzü ve değerlerimizi hiçbir yere anlatamayız, taşıyamayız.
Kaldı ki lobicilik
faaliyetleri modern zamanların bir buluşu da değildir. Boztepe'de meftun olan
Ahi Evran Hazretlerinin hayatını gittiğinizde iyice okuyun. O hayat
hikayesinde, modern zamanlara taş çıkartacak bir lobicilik hikayesi var.
Fetihten önce Trabzon'a geliyor. Trabzon'u faaliyetleri ve gerçekleştirdiği
organizasyonlarla fethe hazırlıyor. Osmanlı Devleti'ni fetihlere hazırlayan
manevi önderlerin hepsi esasında birer lobiciydi. Şöyleki Esnaf kuruluşları bu
tur faaliyetlerin en önemlilerinden birirdir. Türk toplum geleneğinde de güçlü
bir lobi sistemi işlemektedir. Tarihten bu yana her dönemde milletimiz içinde
kanaat önderleri var olagelmiştir. Bu kanaat önderleri de derinden işleyen bir
lobi sisteminin parçalarıdırlar. İnsanları istedikleri tarafa doğru
yönlendirebilirler. Lobicilik zaten gönüllü yönlendirme sanatı değil midir?
Bugünkü İsrail
Devleti de tam bir lobicilik faaliyeti ürünüdür. Adamlar uzun yıllar istikrarlı bir biçimde faaliyetlerini sürdürdüler hemde hiç bıkmadan
usanmadan. Son organizasyona 1800’li yılların ortalarında başladılar ve 1948
yılına kadar tam 100 yıl bıkmadan usanmadan lobicilik yaptılar. Birbirlerini
bildiler, tanıdılar, desteklediler, organize ederek doğru yönlere doğru
kanalize ettiler. Kurdukları lobi sisteminin bir kanadı Osmanlı Sarayı'nda,
diğer kanadı İngiltere Kralının dizinin dibindeydi. Sonunda ne oldu. Devlet
oldular. Kurdukları devleti yalnız bırakmamak için lobiciliği asla
terketmediler. İsrail Devleti'nin hala en büyük güç kaynağı, başta Amerika'da
olmak üzere dünyada kurduğu ve tıkır tıkır işlettiği lobi sistemidir.
Lobicilik denilince
ilk kala gelen devlet elbette ki İsrail ve ardısıra elbetteki Amerikadır. Amerika lobiciliği en
profesyonelce yapan organizasyonlara sahip durumdadır. Lobiciliği anayasal
sisteminin bir parçası olarak kabul etmiş. Orada başkan var, kongre var, senato
var, bir de lobiler var. Burada lobicilik başkanı bile yönlendirecek güçte.
Lobicilik Amerikan sisteminin çimentosu durumunda. İyi bir lobi sistemi
kuramayan ve işletemeyen bir aday asla seçilemez. Tüm yasalara son şeklini
lobiler vermekte ve onların meclisten nasıl çıkacağına yine lobiler karar
vermektedir. Ayrıca Amerika'da her ulusun faaliyet yapan lobileri mevcuttur.
Türk lobisi ile Ermeni lobisinin Amerika'da nasıl rekabet ettiğini biliyoruz.
Hatta yakın tarihe kadar, Amerika’daki İsrail lobisine Ermeni yalanına
kanmasınlar diye her yıl ödenen küçümsenmeyen rakamlarıda mutlaka
biliyoruzdur..
Gelin Görün ki
Trabzonspor böylesine çaplı ve vizyon içeren bir lobicilik yapamıyor. Bunu
yapabilecek profesyonelce işleyen lobi sistemlerine de sahip değil. Doğrusu bu
konuyu ciddiye bile almıyor. Ancak kaybedilen hakları zamanında ususlüyle
savunamadıkları için bugün ligden çekilme kakarını gündeme getirenler var. Bu
tam bir çaresizlik örneğidir. Bunun anlamı,
"Trabzonspor camiasının haklarını savunma konusunda çaresiz
kaldık" demektir. Eğer kendisine görev düşenler, lobi faaliyetleri
geliştirerek haklarına sahip çıkamazsa, camiayı da kontrol edemez. Nitekim
haklarının yenildiğini düşünen seyirci, tepkisini Fenerbahçe maçında dile
getirmek durumunda kalmıştır. Karşı lobiçiğin altında takımın ezildiğini söylemeye gerek varmı . Bakınız Pazar günü maçta idim sevgili Hamza
MISIR abi ne olur yorum yaz dedi elim
varmıyor fena şeyler söylerim diye yazamam dedim. ALLAH aşkına gol kralımızı sahada tanımak için
değişik giydığı ayakkabılardan fark edebildik onun dışında olumlu kim ne gördü.
Lobi taraftarı öylesine güzel organize
etmişki sahada rüzgardan dolayı
ucuşan birkaç küçük poşetten başka maçın
sonunucu belli olunca yaptıklarını bizim üzerımıze atacak siloganlarla kamuoyu
oluştudular.
Sonuç olarak
Trabzonspor mazlum ve masum olmasına rağmen; şikeden ilk ceza alan takım
konumuna düşmüştür. Halbuki seyirci, yönetim olarak sana zamanında her türlü
mücadele etme gücü ve yetkisini vermiştir. Sen ise bu gücü becerip
kullanamamış, dönüp dolaşıp seyirciden medet ummak durumunda kalmışsın.
Futbolda şiddetin
ana kaynağı haksız kararlardır. Camia bir müddet bu haksızlıkların giderilmesi
için yetki devri yaptığı yönetimden mücadele etmesini bekler. Başarısızlıkla
karşılaştığı an kendi hakları için bizzat kendisi devreye girer. Seyircinin
tribünde verdiği mücadele elbette lobicilik faaliyeti olmaz. Doğal olur, içten
olur, kontrolsüz bir tepki olur ve sonunda bakarsınız şiddet ortaya çıkmış.
Peki bu süreçte suçlu kimdir? Suçun kaynağı nedir? Suçun kaynağı bir hakkın
gasp edilmesidir. Suçlu bu gasbı yapanlar ve bu haksızlığa direnmesi gereken
yetkililerin direnmemesidir.
Şunu unutmayalım,
futbolda hakkıyla yenilmek üzüntü yaratır, ancak şiddet üretmez . Bu vesileyle
de tepkinin dozunu kaçırarak sahaya kesici madde atan seyirciyi buradan kınamak istiyorum. Aynı düşüncelerle
kapalı olan o çakı bıcağını ağzı ile acanıda kınıyorum Futbolcunun militan
olmasına hiç mi hiç gerek yoktur
Devir kendini bilme ve kendini doğru bir
şekilde ortaya koyma devri değerli
dostlar. Gelişen global dünyada, ilkeleri, değerleri, hakları ve güzellikleri
korumak, onları başka dünyalara taşımak büyük ve kaliteli organizasyonlar
gerektiriyor.
Ne demiş Yunus:
"İlim ilim
bilmektir, ilim kendin bilmektir,sen kendini bilmezsen, bu nice
okumaktır."
Bir sonraki yazımda lobicilik yoluyla değerlerin
yönetiminin nasıl olabileceğini sizlerle paylaşacağım. Sağlıklı
ve huzurlu bir hafta dileğiyle...
Siz de Bir Yorum Bırakmak İster misiniz?